İçeriğe geç

Göbeklitepe depremden etkilendi mi ?

Göbeklitepe Depremden Etkilendi mi? Güç, Toplum ve Hafıza Üzerine Siyasal Bir Analiz

Bir siyaset bilimci olarak, tarihin taşlarında yalnızca geçmişin izlerini değil, bugünün iktidar ilişkilerini de okumayı severim. Göbeklitepe, yalnızca bir arkeolojik miras değil; aynı zamanda insanlığın ilk toplumsal örgütlenme biçimlerinden birinin sembolüdür. Bu nedenle, “Göbeklitepe depremden etkilendi mi?” sorusu, yalnızca fiziksel bir yıkımın değil, kültürel hafızanın, iktidarın ve kimliğin nasıl sarsıldığına dair de bir tartışmadır. Depremler, sadece toprağı değil, toplumların düzen anlayışını, devlete bakışını ve ortak hafızasını da yeniden şekillendirir.

Depremler ve İktidar İlişkileri: Sessiz Taşlar, Yüksek Siyaset

Deprem, doğanın nötr bir olayı gibi görünür. Ancak siyaset bilimi açısından hiçbir afet nötr değildir; her felaket, iktidarın yeniden üretim alanıdır. Göbeklitepe’nin bulunduğu Şanlıurfa, 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenmiştir. Arkeolojik alan doğrudan büyük bir yıkıma uğramasa da, bölgesel altyapı, ulaşım ve koruma sistemleri ciddi baskı altına girmiştir. Bu durum, “devletin kültürel miras karşısındaki kapasitesi” sorusunu gündeme getirir.

Siyasi düzlemde, afet sonrası hangi alanların öncelikli korunacağı, kimin sesi duyulacağı ve hangi sembollerin kamusal alanda yaşatılacağı hep bir güç tercihidir. Göbeklitepe’nin korunması için yapılan devlet açıklamaları ve uluslararası destek çağrıları, aslında kültürel mirasın bir yumuşak güç aracı hâline geldiğini gösterir. Bir yandan “medeniyetin beşiği” söylemi sürdürülürken, diğer yandan bölgesel eşitsizlikler ve yerel katılım eksiklikleri göz ardı edilir.

Kurumlar ve İdeoloji: Kültürel Mirasın Politik Temsili

Siyaset bilimi, kurumların yalnızca yönetim mekanizmaları değil, aynı zamanda ideolojik taşıyıcılar olduğunu öğretir. Göbeklitepe’nin UNESCO Dünya Mirası listesine alınması, onu bir “uluslararası prestij alanı”na dönüştürmüştür. Bu statü, hem devletin kültürel diplomasi gücünü artırır hem de yerel halkla merkezi otorite arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlar.

Deprem sonrası süreçte, arkeolojik alanın korunması için yürütülen çalışmaların kamuoyuna aktarılış biçimi, “kurtarıcı devlet” imajını pekiştirir. Ancak bu koruma dili, aynı zamanda toplumun kendi hafızası üzerindeki söz hakkını daraltabilir. Çünkü koruma faaliyetleri yalnızca bilimsel değil, aynı zamanda siyasal kararlardır: ne korunur, kim korur, kimin adına korunur?

Eril Strateji ve Dişil Katılım: Toplumsal Gücün İki Yüzü

Deprem sonrası yönetim biçimleri genellikle eril stratejilerle şekillenir: kriz yönetimi, güvenlik önlemleri, güç mobilizasyonu… Bu mantık, düzeni yeniden inşa etmeye, kontrolü sağlamaya ve hızlı kararlar almaya yöneliktir. Ancak bu yaklaşımın karşısında kadın odaklı bir perspektif yükselir: dayanışma, topluluk katılımı ve sosyal iyileşme.

Göbeklitepe’nin sembolik anlamı da bu iki enerji arasında salınır. Oradaki taşlar, bir zamanlar toplulukların ortak inancını şekillendiren bir mekâna aittir. Günümüzde ise aynı mekân, erkek egemen bir kültürel temsil diliyle yeniden okunur. Kadınların yerel düzeyde koruma, eğitim ve turizm girişimlerinde aktif olması, bu alanın demokratik hafıza üretimine dönüşebilmesi için bir fırsattır. Siyaset burada yalnızca karar değil, katılım meselesidir.

Vatandaşlık, Miras ve Dayanıklılık

Depremler, devlet–vatandaş ilişkisinin en çıplak hâliyle göründüğü anlardır. Göbeklitepe’nin etrafındaki topluluklar için afet, yalnızca ekonomik değil, siyasal bir travmadır. Çünkü vatandaşlık, sadece seçme hakkıyla değil, kriz anında devletin sizi hatırlama biçimiyle ölçülür.

Göbeklitepe gibi kültürel miras alanlarının korunması, aslında vatandaşın “değerli” sayıldığına dair sembolik bir göstergedir. Bir ulus, kendi geçmişine ne kadar özen gösteriyorsa, halkına da o kadar özen gösteriyor demektir. Bu nedenle koruma politikaları yalnızca turizm gelirleri açısından değil, toplumsal eşitlik ve aidiyet duygusu açısından da önem taşır.

Deprem, Hafıza ve İdeolojik Yeniden İnşa

Bir deprem, sadece binaları değil, anlatıları da yıkar. Göbeklitepe’nin zarar görmemiş olması, fiziksel bir teselli sunar; ama asıl mesele, bu mirasın ideolojik yeniden inşasında yatar. Hangi anlatı güçlenecek: “Yıkıma rağmen ayakta kalan uygarlık” mı, yoksa “doğayla barışık bir insanlık mirası” mı?

Bu sorular, kültürel mirasın geleceğini olduğu kadar siyaset biliminin de özünü ilgilendirir. Çünkü güç, yalnızca bugünü yönetmek değil, geçmişi yorumlama hakkını da elinde tutmaktır. Göbeklitepe’nin taşları sessizdir ama iktidar, o sessizliğe ne anlam vereceğini belirler.

Sonuç: Sessiz Taşların Siyasi Dili

“Göbeklitepe depremden etkilendi mi?” sorusuna sadece mühendislik terimleriyle yanıt vermek eksik olur. Asıl etkilenme, toplumun hafızasında, devletin önceliklerinde ve vatandaşın algısında yaşanır. Bu olay, bir arkeolojik alanın ötesinde, toplumun güçle kurduğu ilişkinin testidir.

Belki de asıl soru şudur: Doğa mı devleti sarsar, yoksa devletin doğaya bakışı mı bizi kırılgan kılar?

Göbeklitepe, bu sorunun taşlara kazınmış hâlidir — hem geçmişin sessizliğiyle hem geleceğin siyasal yankısıyla.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort deneme bonusu veren siteler 2025
Sitemap
betexper girişprop money